1960 – 80 TÜRK DIŞ POLİTİKASI

ABD ve NATO’YLA İLİŞKİLER
*Fatih Bayezit, ÇOMÜ Uluslararası İlişkiler

I) ULUSLARARASI ORTAM ve DİNAMİKLER

60’lar ve 70’ler ortamı, Türkiye gibi ülkere ciddi bir ‘göreli özerklik’ yaratan bir atmosfer sundu.

Soğuk Savaşın Yumuşaması
İki kutuplu dünya devam etmesine rağmen bu dönemde nükleer denge ve iki tarafın da zamanla oluşan statükoyu kabullenmesi gibi nedenlerden dolayı Soğuk Savaşda bir yumuşama (detant) dönemine girildi. Bunun sonucu ‘Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimi’ görüşmeleri sonunda;
- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’na (AGİK)
- 1975 Helsinki Son Senedi adlı detant belgesinin oluşmasına yol açtı.
O dönemde iki blok lideri de kendi blok üyelerini denetleyemedikçe karşı rakibin üyeleriyle ilişkileri düzelterek rakibe zarar vermeye çalıştılar. Örneğin;
- Romanya, kendi sanayileşmesine Moskova’nın destek vermemesi üzerine İngiltere ve Fransa’dan ekonomik destek almaya başladı
- ABD, Polonya, Yugoslavya ve Macaristan’a da ekonomik destek sağlamaya başladı.
Türkiye bu rekabet ortamından 1960’ların ortalarından itibaren hem ekonomik hem de siyasal olarak yararlanmaya başlamıştır.

ABD’nin Gerilemesi

Batı bloku lideri ABD bu dönemde gücünü önemli oranda yitirdi. Nedenleri;

- Vietnam Savaşı Vietnam’da özellikle Tet Saldırısı yenilgisi sonrası ABD’yi ve dünya kamuoyunu derinden sarstı. Nixon, komünizmle mücadele için her ülkenin kendi başının çaresine bakmasını ve artık ABD’nin dünya jandarmalığı görevini bıraktığını açıkladı.
- Bretton Woods sisteminin yıkılması : Avrupalı ülklerin biriktirdiği dolarlar ve Vietnam savaşının körüklediği para sürümü sonrası doların 1971’de develüe edilmesi ile Bretton Woods sistemi çöktü ve ABD’nin uluslararası güvenilirliği sarsıldı.
- Almanya ve Japonya ABD ile ekonomik rekabete girdi
- ABD kamuoyundan gelen tepkiler
· Watergate skandalı sonrası Nixon’ın istifaya zorlanması
· Vietnam’a gitmek istemeyen gençlerin meydanlarda toplu halde celp kararlarını yakmaları
Sonuç: 1979’da Afganistan Sovyetlere kaptırıldı, yıllarca büyük yatırım yaptığı İran Şah’ı devrildi. Bundan sonra Afganistan ve İran ABD için elden çıkmış olacaktır.
Sovyetlerin ve Üçüncü Dünyanın Yükselişi
SSCB, ABD’nin aksine 70’lerde önemli atılımlar yaptı.
- Dış Yardımlar: O zamana kadar ABD’nin etkin olarak kullandığı bu silahı SSCB kullanmaya başladı. Orta Doğu’da askeri üsler elde etti; uçak gemileri yaparak Akdeniz’e açıldı; Afganistan’a davet üzerine asker sokarak Hint Okyanusu’na yaklaştı.
- 1973 Arap – İsrail Savaşı sonrası petrol sahibi Arap ülkeleri, savaşta İsrail’i destekleyen batılılara karşı siyasal bir koz olarak petrol fiyatlarını yükselttiler. Bu da batı ekonomik ve siyasal egemneliğini çok sarstı.
- Yeni bağımsız olan devletlerin de katılımıyla güçlenen Bağlantısızlık Hareketi batı bloğunun zayıflattı. Yeni bir alt-sistem halinde gelen Bağlantısızlık Hareketi uluslararası ilişkiler ortamına o güne kadar görülmemiş bir demokrasi ve eşitlik atmosferi getirdi.

II) İÇ ORTAM ve DİNAMİKLER

A) Siyaset

1960- 80 Dönemi üç tane askeri darbe de dahil olmak üzere, içine Türkiye tarihinin çok önemli olaylarını sıkıştırmış, çok seslilikten diktatörlüğe ladar çeşitlilik gösteren bir dönemdir.

O zamana kadar demokrasiye alışmamış olan Türkiye’de iki yeni ve dinamik üç ortaya çıktı:
- Öğrenciler
- İşçiler
İşçiler, 1961 Anayasası’nın getirdiği grev hakkından yararlanmak ve bunun da ötesinde Devrimci İşçi Semdikaları Konfederasyonu (DİSK) aracılığıula etkili bir baskı grubu yaratma arayışındaydılar.

1965 Yılında Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı M. Ali Aybar’ın konferasnını sağ görüşlü öğrenciler bastı ve bu ilk olaydan sonra iki grup arasına düşmanlık girdi.

Mart 1965 – 27 Mayıs yönetimi tarafıdan ‘iktidardan ayrılmama’ taraftarı olduğu için tasfiye edilerek yurtdışına gönderilen ‘14’ler’ den Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş) Türkiye dönerek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne üye oldu ve Ağustosta da genel başkan seçildi. (1969’da partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi oldu.)
Türkiye’de Sol, Johnson mektubunun etkisi, 1968 Tet Saldırısı (Vietnam), 1968 Fransa’daki öğrenci olaylarından güçlenmiş ancak 1968’de Sovyetlerin Prag’ı işgali sonrası ikiye bölünmüştür;

- Sosyalist Devrimci Türkiye İşçi Partisi (Tip)
- SSCB karşıtı (sosyalist emperyal) Dev-Genç (Milli Demokratik Devrimci)
1969 – 6 Ocak’da ODTÜ’de ABD Büyükelçisinin arabasının yakılması, 16 Şubat’ta Taksim’de Altıncı Filoyu protesto eden solculara Komünizmle Mücadele Derneği (Akıncılar ve Ülkücüler) üyeleri polis tarafından meydana sokularak saldırdılar ve ülkede kaos ve anaşide iyice artış oldu.
15-16 Haziran 1970 DİSK’in 150bin kişilik işçi yürüyüşünün sanayi burjuvasisini ürkütmesiyle 12 Mart 1971 Muhtırası geldi.
12 Mart’ın yasakçı ortamında kurulan iki MC hükümeti zamanında artık can güvenliği kalmamıştı.
1973 – Petrol şokuyla beraber çökme noktasına gelen ekonomik ortamda siyasi cinayetler başladı.
1 Mayıs 1977 – Kanlı Taksim olayı yaşandı. The Marmara Otel’den Taksim’de 1 Mayısı kutlayan kalabalığın üzeirne uzun namlulu silahlarla ateş açıldı ve 34 kişi öldü. Failleri ise hiç yakalanamadı.
1978 – Ankara Bahçelievlerde 7 TİP’li genç evlerinde katledildi.
1978in sonlarına doğru Kahramanmaraş’ta çoğunluğu Alevi 105 kişi öldürüldü.
1979 Çorum’da 26 kişi öldürüldü.
Eylül 1979’dan 12 Eylül 1980’e kadar 3000 siyasi cinayet işlendi. 13 Eylül 1980’de kanın aniden durması kafalarda olayların derin devlet tarafından körüklendiği iddialarını doğurdu.

III) DÖNEMİN DIŞ POLİTİKASI

Demokrat Parti’nin dış politikasının da antitezi olarak, BM Genel Kurulunda Cezayir’e self-determinasyon tanınması ilk kez desteklendi
1964- Johnson Mektubuna kararlı bir cevap verildi.
Eylül 1965 – BM’de ABD’nin Vietnam politikasına karşı çıkıldı.
1965 – ABD’nin istediği Çok Taraflı Nükleer Güç (MLF) katılınmadı.
1967 – İsrail’e karşı ilk defa Araplar desteklendi. (67 Savaşı)
Eylül 1968- ABD’yle yapılan anlaşmada SOFA’yı kendi lehine değiştirdi.
1969 – OSİA’da üslerin alandışı amaçlarla kullanılmasını yasakladı.
1970ler boyunca – ABD’ye rağmen Yunanistan’la çatışıldı.
1971 – Üçüncü Dünya’ya yardım programı başlatıldı.
Temmuz 1974 – Haşhaş ekimi yeniden başlatıldı. / Kıbrıs Harekatı yapıldı.
Temmuz 1975- OSİA Amerikan ambargosu kaldırılmadığı için iptal edildi. / Üslerin kullanımı durduruldu.
1976 – AET’yle ilişkiler askıya alındı.
1980 – ABD’nin İran yaptırımlarına katılınmadı.
1967’den itibaren – SSCB’yle yakınlaşma başladı. Komünizm ile SSCB’yi birbirinden ayrıştırarak Türkiye’ye büyük ekonomik ve siyasal yarar sağlandı.

ABD ve NATO’yla İlişkiler

I) 1960 – 65 Dönemi

27 Mayıs ve ABD
27 Mayıs 1960’da yönetime el koyan askerler hemen bir açıklama yaparak Türkiye’nin NATO ve CENTO’ya bağlı kalacağını açıkladı. Milli Birlik Komitesinin (MBK) duruma egemen ve uluslararası taahhütlerine de sadık oldukları anlaşılınca 30 Mayıs 1960’da ABD Hükümeti tarafından resmen tanındı.

Küba Bunalımı

SSCB 1962 ilkbaharından itibaren Küba’ya Jüpiter benzeri orta menzilli füzeleri yerleştirmeye başladı. Durumdan haberdar olan ABD 22 Ekimden itibaren adayı abluka altına aldı. ABD ve SSCB arasında büyük gerginliğe neden olan ve dünyayı nükleer bir savaşın eşiğine getiren Küba krizinde, SSCB ABD’nin Türkiye’deki Jüpiter füzelerini çekmesi karşılığında Küba’ya füze yerleştirmekten vazgeçeceğini açıkladı.
Orta menzillli Jüpiter füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi 1960 sonunda tamamlanmıştı. Füzelerin ateşleme sistemleri ve savaş başlıklarının takılması ise ancak 1962 ortalarında tamamlandı.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Raymond Hare 24 Ekim 1962’de Beyaz Saray’a Türklerin Jüpiter füzelerinin kaldırılmasına kesinlikle karşı çıktığını ve bu füzelere semolik anlamlar yüklediklerini, füzelerin kaldırılması durumunda bunların yerine Akdeniz’e Polaris sınıfı nükleer füze atabilen denizaltıların yerleştirilmesini böylelikle Türklerin güveninin tazeleneceğini bildirdi.
SSCB ile ABD, nükleer bir savaşın başlamaması adına bulundukları görüşmeler Başkan Kennedy NATO üyesi devlet başkanlarına birer mektup göndererek ABD’nin Jüpiterleri pazarlk konusu etmediğini açıkladı. O görüşmelerden sonra SSCB gemilerini geri çekmiş ve Küba’ya füze yerleştirmekten vazgeçmişti.
Türkiye’den gelen ilk tepkiler ABD’ye yoğun övgüler içermekteydi. ABD’nin nükleer savaş çıkmasını engelleyen bir politika izlemesi ve Türkiye’nin de pazarlık konusu yapılmaması ayrı bir takdir nedeni olduğu vurgulanıyordu. 1963’te Jüpiter füzelerinin sökülüp yerine Polaris denizlaltılarının yerleştirilmesi önerildiğinde bile TC hükümeti bu öneriyi olumlu bir gelişme olarak kabul etmişti. Ancak 1963’te Jüpiter füzelerinin Türkiye’den tamamen sökülmesi toplumda, ABD’nin SSCB ile yaptığı görüşmede Türkiye’nin de pazarlık konusu edildiği düşüncelerini arttırdı.

Bunalımın Sonuçları

1- ABD Jüpiterlerden sonra Türkiye’ye F-104 ve F-100 savaş uçaklarının verilmesini hızlandırdı ve Türkiye’nin konvansiyonel gücünün arttırılmasına önem verildi.
2- Washington’da alınan kararların Türkiye’nin güvenliğini hatta varlığını tehlikeye düşürebileceği anlaşıldı. ABD’nin sadık ve dürüst bir müttefik olduğu inancı yara aldı.
3- Türkiye, tek yönlü bir dış politika izlemenin zararını bir kez daha gördü.
4- Türkiye, kendini ilgilendiren konularda önce ulusal çıkarlarına göre hareket etmeyi sonrada müttefiklerine danışmanın etkili bir dış politika aracı olacağına karar verdi.

Kıbrıs Sorunu ve Johnson Mektubu

5 Haziran 1964’te Başkan Lyndon Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye Kıbrıs sorunuyla ilgili kapsamlı bir mektup gönderdi.

Johnson’un mektubu (5 Haziran 1964)
Türkiye’nin cevabı (13 Haziran 1964)
Türkiye ve ABD müttefiktir. Türkiye ABD’ye danışmadan bir karar almamalı ve uygulamamaldır.
Türkiye ABD ile halihazırda görüş alışverişi içindedir. 1963 sonundan beri gündeme gelen 4 müdehale girişiminden de ABD haberdar edilmiştir.
Türkiye Garanti Anlaşmasına taraf olan diğer devletlerle görüşme imkanlarını tüketmeden müdehalede bulunmamalıdır.
Türkiye, Garantör devletlerle 6 aydan beri görüşmeler yapmaktadır ancak Yunanistan Türkiye’nin sorunun çözümüne ilişkin girişmlerini sonuçsuz bırakmakta ve Kıbrslı Rumları teşfik etmektedir.
NATO bünyesindeki Türkiye ve Yunanistan NATO’ya girerek bir daha savaşmayacaklarını taahhüt etmişlerdir.
Türkiye ve Yunanistan ancak Yunanistan’ın Türkiye’ye saldırması sonucu savaşırlar.
Türkiye’nin Kıbrıs’a yapacağı bir müdehale sonra SSCB soruna doğrudan dahil olur ve Türkiye’ye saldırırsa, NATO ülkeleri Türkiye’yi savunma yükümlülüğüne girmeyebilir.
NATO’nun SSCB’ye karşı Türkiye’yi korumayabileyeceği, NATO’nun temel ilkelerinin yıklması ve varlığının anlamsızlaşmasına neden olur.
Türkiye ile ABD arasında yapılan Temmuz 1947 Anlaşmasının IV.maddesine göre, ABD Türkiye’ye verdiği silahların amaç dışı kullanılmasına müsade etmemektedir.
BM’nin adadaki faaliyetleri Türklere karşı yürütülen zulmü durduramamıştır. Ayrıca
BM Gücünün oluşturulmasının gecikmesi, Makarios yönetiminin saldırılarının ve tahribatının artmasına neden olmuştur.
Türkiye’nin müdehalesi BM bünyesindeki görüşmelere zarar verecektir.
İsmet İnönü tasarlanan müdehaleden önce ABD’ye davet edilmektedir.
İnönü, Başkan Johnson’la Washington’da görüşmeyi kabul etmiştir.

İnönü 22-23 Haziranda Washington’a giderek görüşmelerde bulundu. ABD’nin daveti üzerine Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu da ABD’ye gitti ancak üçlü bir görüşme yapıldı. İnönü- Johnson görüşmesinden sonra yapılan ortak bildiri de ABD, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki tezlerinin temel dayanak noktası olan Londra ve Zürih Anlaşmalarının devam ettiğini kabul etti.

Johnson Mektubunun Sonuçları

· NATO’nun Türkiye’nin güvenliğini ne kadar sağladığı tartışılır bir konu oldu ve NATO’dan ayrılınması gerketiğini düşünenlerin sayısı arttı.
· Türkiye mektuptan sonra dış politikada çok yönlülüğe evrildi. Başka SSCB ve Üçüncü Dünya ülkeleri ile ekonomik ve siyasal ilişkiler arttırlmaya çalşıldı.
· Türkiye ABD’nin uluslararası girişimlerini kendi dış politika amaç ve ilkelerine uyup uymadığını sorgulamaya başladı. 1965 Eylülünde BM Genel Kurulunda ABD’nin Vietnam’a kuvvet kullanmasına karşı çıkıldı.
· Türkiye’nin isteğiyle ABD ve Türkiye arasında yapılan ikili anlaşmalar gözden geçirilerek Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşması (OSİA) adı altında toplandı.
· NATO içinde oluşturulan askeri yapılanmalara üyelikler gözden geçirilir oldu ve Çok Taraflı Kuvvet (MLF) ‘e katılınmadı.
· Türkiye silah satın aldığı ülkelerin sayısını arttırmayı ve yerli silah sanayini geliştirmeyi önemsedi.

Çok Taraflı Güç (MLF)

ABD Başkanı Kennedy, NATO içinde çok tarafl bir nükleer deniz gücünün oluşturulmasının ittifakın caydırıcılığını açısından taşıdığı önemi vurgulayarak başta İngiltere, Fransa ve Federal Almanya olmak üzere bütün üyeleri bu güce dahil olmaya davet etti.
MLF ile Fransa’nın kendi başına nükleer program başlatması ve De Gaulle’un milliyetçi politikaları da denetim altına alnabilecekti.
Güç içinde sembolik bir yere sahip olacak olan Türkiye, MLF zararı yada faydası olmadığını düşünmekteydi. Türkiye başlarda MLF programına katılmak istediğini belirtmiş ve MLF henüz başlamadan önce 1964 ylında ABD’nin nükleer Ricketts gemisinde personel görevlendirdi. Ancak Johnson mektubunun etkisi, Avrupalı NATO üyelerinin bu güce katılma konusunda gönülsüz oluşları ve SSCB’nin tepkisinde çekinen Türkiye Ocak 1965’te MLF’den çekildiğini duyurdu.
1965 yılında ABD de bu proje üzerindeki ısrarlarını sona erdirdi ve proje sonlandı.

II) 1965 – 71 Dönemi

Amerikan Askeri Personelinden Duyulan Rahatsızlığın Artması
Amerikan üs ve tesislerinde bulunan askeri mağazalar (Post Exchance, PX) ve Amerikan askerlerinin ABD ile haberleşmesini sağlayan Ordu Posta Bürosu (APO) yoluyla yapılan ticaret Türkiye’de rahatsızlığa yol açmıştı. İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi şehirlerde ‘Amerikan pazarı’ adı altında kaçak mal pazarlar kurulur olmuştu.
1960 sonrası güçlenen sol akmlar, Amerikan karşıtı gösterilerini arttırdılar.

Amerikan tesislerinde çalışan Türk personel ile ABD’li komutanlar arasında sorunlar yaşanmaya başlandı. Türk personeller ABD yemekhaneleri, mağazaları, spor salonları gibi yerlere sokulmaması ve Türk rütbeliere karşı ast-üst kurallarının yerine getirilmemesi Türk ordusunda rahatsızlık yarattı.

Türkiye’de çeşitli kesimlerin rahatsızlığını hisseden ABD hükümeti, zamanla Türkiye’deki tesislerini halktan uzak bölgelere taşıdı ve buna paralel olarak personel sayısında hızlı bir indirime gitti.

Türkiye’nin NATO Üyeliğiyle İlgili Görüşler

Türkiye’de güçlenen sol akımlar, Türk – Amerikan ilişkilerinin temel dayanak noktası olan NATO üyeliğine karşı çıkmaya başladılar. Kamuoyunda Türkiye’nin NATO üyeliği tartışmalara neden olsa da hükümetler hiçbir zaman NATO’dan çıkmayı gündemlerine almadılar.

Barış Gönüllüleri Sorunu

Amerikan Barış Kıtaları 1962’den itibaren birçok ülkede faaliyet göstermeye başladılar. Kennedy’nin genç Amerikalı öğretmenler ve uzmanlardan oluşturduğu Barş Gönüllüleri gelişmekte olan ülkelerin eğitimine ve kırsal alandaki yaşam koşullarının geliştirilmesine katkıda bulunmasını amaçlıyordu. Gönüllülerin Türkiye’ye gelmesi için anlaşma Ağustos 1962’de nota değişimi yoluyla imzalandı.

Gönüllülerin özellikle Doğu Anadolu’da Kürtlerin yaşadıkları bölgelere dağılmaları ve bu bölgelerde içeriği bilinmeyen araştırmalar yapmaları sık sık eleştiriler aldı. Barış Gönüllülerin buralarda CIA adına bilgi topladıkları iddialarının artması üzerine Dışişleri Bakanlığı 1966 sonlarında Barış Gönüllülerinin bu bölgedeki faaliyetlerine son verdi.
Aralık 1969’da ortaöğretim okullarnda çalışan İngilizce Öğretmenlerinin daha iyi maaş ve Barış Gönüllülerinin faaliyetlerine son verilmesi için dersleri boykot ettiler. Bu olaydan da sonra Türkiye’de Barış Gönüllüleri faaliyetlerini sona erdirdi.

CIA Endişesi ve Büyükelçi Komer Olayı

Sol basında, CIA’in karıştığı olaylara sık sık yer verilmeye başlandı. Türkiye’de CIA karşıtı tepkileri görmezden gelen ABD Başkanı Johnson’un CIA ile ilgili danışman Robert Komen’i Ankara’ya büyükelçi olarak ataması üzerine Türkiye’de büyük tepkiler oluştu.
Komer’in Ocak 1969’da ODTÜ ziyaretinde aracının yakılması ve tepkilerin sürmesi üzerine Mayıs 1969’da Komer ABD Hükümetince geri çağrıldı.

1969 Ortak Savunma İşbirliği Anlaşması

Türk ve Amerikalı uzmanlar arasında yapılan görüşmeler sonunda, 3 Temmuz 1969’da o güne kadar yapılan ikili anlaşmaları temel bir metin içinde toplayan Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşması imzalandı.
Anlaşmaya göre;

· Türkiye’nin rızası alınmadan Amerikan üslerinden herhangi bir üçüncü ülkeye yönelik bir operasyon düzenlenemeyecekti.
· Amerikan üslerinin mülkiyetinin Türkiye’ye ait olduğu kabul edildi.
· Türk makamları bu üsleri denetleyebilecek.
· Türkiye, ulusal güvenlik gerekçelerini öne sürerek üslerin kullanmasına sınırlamalar getirebilecekti.

İki ülke arasında yaşanan baz gerginliklerin nedenlerini ortadan kaldırmayı hedefleyen bu anlaşma uzun ömürlü olmadı ve 1975’te ABD’nin Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya başlamasıyla OSİA, 25 Temmuz’da Türkiye tarafında feshedildi.

Ekonomik Yardımlar

1950’lerin sonlarından itibaren ABD yönetimi ödemeler dengesinin açık vermesinin ana nedenlerinden biri olarak gösterilen dış yardımları azaltma kararı aldı ve Kennedy dış yardımların Avrupa ve Japonya tarafından paylaşılması önerisini getirdi. Fed.Almanya 1961’de ABD’nin Türkiye’ye yapmakta olduğu yardımların bir kısmını üslenmeyi kabul etti.
Avrupa ülkeleri Türkiye’ye yardım konusunda çok da cömert davranmıyorlardı. Türkiye ABD’nin verdiği ekonomik yardımların azalmasından memnun değildi.

Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu üzerinden yapılan yardımlar 1968’de yarı yarıya düştü. Yardımın azalmasına paralel olarak, hükümetin develüasyon yapması için yapılan baskılar yoğunlaştı. Baskıların artması üzerine Ağustos 1970’de yapılan devalüasyonla 1 ABD doları 9 TL’den 15 TL’ye yükseldi. ABD develüasyonun Türk ekonomisinde yol açacağı paniği 25 milyon dolarlık bir ek yardım vererek azaltmaya çalıştı.

1950’lerde olduğu gibi 60’larda da Türk ekonomisinin gelişimi temelde ABD’den gelen dış yardımlara bağlı kalmaya devam etti.

Askeri Yardımlar

Ekonomik yardımlardan farklı olarak, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askeri yardımların miktarında çok büyük değişmeler görülmedi. 1966’da ABD Türkiye’nin yardımları daha çok kara kuvvetlerinin modernizasyonu için kullanılmasını önerdi. Deniz kuvvetleri komutanı 1966 Eylülünde Washington’a giderek, deniz kuvvetlerinin modernizasyonunu saplamaya yönelik görüşmelerde bulundu. ABD, Türkiye’nin tepkisi karşısında bu önerisinden vazgeçmek zorunda kaldı. Hatta 1969’a kadar Türkiye’ye 5 destroyer satılmasını kabul etti.

1970 Ekiminde de Türkiye’ye yeni denizaltılarn satılmasının kabulü Türk silahlı kuvvetlerinin biçimlendirilmesi konusunda ABD girişimlerinin bu kez başarısızlığa uğradığının göstergesiydi.

III) 1971 – 1980 Dönemi

Afyon Sorunu

ABD’de uyuşturucu tüketiminin özellikle 1960’ların başından itibaren artması ABD yönetimini bu konuda etkili önlemler almaya itti. Nixon iktidara geldikten sonra uyuştucuyla mücadele önlemlerini çeşitlendirerek arttırdı. Özellikle de ülkeye kaçak yollarla giren uyuşturucunun engellenmesine odaklanldı ve uyuşturucu madde üreten ülkelere göz çevrildi.
ABD’de 1968’de yaklaşık 500 bin kişinin bağımlısı olduğu eroinin hammeddesi olan ve haşhaş bitkisinden elde edilen afyon, yasal olarak aralarında Hindistan, Yugoslavya ve Türkiye’nin de bulunduğu 10 kadar ülkede üretilmekteydi.

Dünyanın birçok bölgesinde yasadışı haşhaş ekilmekteydi. ABD’ye sokulan eroin de daha çok bu yasadışı ekimin yapıldığı özellikle Tayland – Burma ve Laos’dan (Altın Üçgen) gelmekteydi.
Ülkeye giren eroinin %80’inin Türkiye kaynaklı olduğu iddiası ABD’de sık sık dile getirilmeye başlandı. Basında Türkiye’yi suçlayan makale ve haberlerin sayısı arttı. Fakat yapılan bir hesaplamaya göre Türkiye’de üretilen tüm haşhaşın ABD’ye kaçırılması durumunda bu ülkedeki eroin bağımlılarının ancak 1 aylık ihtiyacı karşılanabilirdi. Buna rağmen ABD Türkiye üzerindeki baskısını arttırdı çünkü;

· Altın üçgen bölgesindeki komünist yönetimlere karşı savaşan ABD yanlısı gerillaların silah ihtiyaçlarını uyuşturucu ticaretinden kazanıyor olmaları Nixon yönetiminin müdehalesini engelliyordu.

· Uyuşturucu sorununun tamamen çözülmesinden çok halkın sorunun sona erdiğine inandırılması önemseniyordu.

· Ekonomik ve askeri olarak ABD’ye bağımlı olan NATO üyesi Türkiye’ye baskı yapmak daha kolaydı.

ABD Dışişleri Bakanı Eliot Richardson’ın Türkiye’ye yapılan yardımların askıya alınabileceğini ifade etmesi üzerine Ekim 1970’de Bakanlar Kurulu haşhaş ekimi alanlarına sınırlandırma getirdi ama bu karar ABD’yi memnun etmedi.

ABD, haşhaş üretiminin yasaklanması yüzünden üreticinin uğrayacağı zararın karşılanması için Türkiye’ye 30 milyon dolar vermeyi önerdi. Nihat Erim hükümeti bunu kabul ederek Haziran 1971’den itibaren haşhaş ekimini yasakladı. Fakat ABD söz verdiği yardımların sadece 3’te 1’ini göndermesi üzerine 100 bin köylü mağdur oldu.

1973 seçimlerinden sonra iktidara gelen Ecevit liderliğindeki CHP-MSP koalisyonu haşhaş ekimini 1 Temmuz 1974’de yeniden serbest bıraktı. Bunun üzerine ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi 2 Temmuz 1974’de Türkiye’ye verilen borçların durdurulmasını ve ekonomik ve askeri yardımların askıya alınmasını öngören ortak bir karar aldı.

Silah Ambargosu

1974 Kasımında ABD’de Kongre seçimlerinin olması ve
· Amerikan Rum Ortodoks Kilisesi
· Amerikan Helenik Eğitsel Geliştirme Derneği
· Amerikan Helenik Enstitüsü
· Birleşik Amerikan Helenik Kongresi
· Amerikan Helenik Konseyi

Gibi güçlü bir Rum lobisinin varlığı ambargo kararı üzerinde etkili oldu.

19 Eylül 1974’te Senato’da, 24 Eylül’de de Temsilciler Meclisinde ambargo kararı alındı ancak Başkan Ford 15 Ekimde bu kararı veto etti.

Bu arada Kıbrıs harekatı sırasında kullanılan silahların meşruiyeti konusunda Kongre kütüphanesi tarafından yapılan araştırma açıklandı. Buna göre Türkiye’nin, ikili anlaşmaları ve ABD yasalarını ihlal ettiği ilan edildi. Araştırmanın yayınlamasından hemen sonra Temsilciler Meclisi ambargo kararı aldı ancak Başkan Ford 17 Ekimde bu kararı gene veto etti.
17 Aralıkta yeniden alınan ambargo kararını Başkan Ford 30 Aralık 1974 tarihinde onaylamak durumunda kaldı ve ABD’nin Türkiye’ye silah satışı ve verilmesi öngörülen 200 milyon dolarlık yardım 5 Şubat 1975’te durduruldu.
9 Şubat 1975’te Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamayla, ABD’nin Türkiye’ye verdiği yardmların kesilmesi durumunda Türkiye’deki Amerikan üslerinin kapatılabileceği uyarısında bulunuldu. Türkiye’nin üsleri kapatma konusunda ciddi olduğunu gören ABD Başkanı Ford, 10 Nisan 1975’te yaptğı ‘Dünya’nın Durumu’ konuşmasında, silah ambargosu kararı nedeniyle Kongreyi görev ve yetkilerini açmakla suçladı. 19 Mayısta Senato ambargoyu kaldıran bir karar aldı. Fakat Temsilciler Mevlisi ısrar etmekteydi. ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger da 21 Mayısta Ankara’ya gelerek, Demirel’den üslerin kapatılmamasını istedi.
25 Temmuz 1975’te OSİA’yı tek taraflı olarak fesheden Türkiye, Amerikan üslerinin faaliyetlerini durdurdu.

Bu karar, aralarında İncirlik üssünün de bulunduğu ve 5000 Amerikalı personeli barındıran, 21 Amerikan üssü ve tesisini olumsuz etkiledi. Amerikalı personelin gümrük vergisi ödemeden yurtdışından mal getirmesi ayrıcalığı kaldırıldı. Getirilen ithal arabalara vergi uygulanmaya başlandı. APO da dahil olmak üzere iletişim imkanları sınırlandırıldı. Askeri uçakların üsler arasında serbestçe dolaşımı sona erdirildi.

ABD yönetiminin Kongre üzerindeki etkisini tekrar kazanmasına pararlel olarak ambargo 12 Eylül 1978’de tamamen kaldırıldı.

Ambargo kararıyla Kongre’nin ana hedefi Türkiye’nin Kıbrıs konusunda geri adım atmasını sağlamaktı. Ambargo bu hedefe ulaşılmasını sağlamadı. Tersine, Türkiye ambargo kararına 13 Şubat 1975 ‘te Kıbrıs Türk Federe Devletinin kurulmasıyla karşılık vermişti. Ambargo sırasında ve sonrasında, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını yönlendirmeye çalışan ABD girişimleri başarılı olmadı.
Ambargo Türk kamuoyunda ABD karşıtı eğilimlerin güç kazanmasına yol açtı. ABD’nin Türkiye’deki prestiji sarsıldı.

1980 Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA)

ABD’nin Türkiye’ye uygulanan silah ambargosunu kaldırmasından sonra, feshedilen OSİA ve yürürlüğe girmeyen 1976 SEİA’sının yerini alacak yeni ve kapsamlı bir anlaşma yapılması için, 1979’un kış aylarında Türk ile Amerikalı uzmanlar arasında görüşmeler başladı.
SEİA, 29 Mart 1980’de Ankara’da imzalandı. 18 Kasım 1980’de bir Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanacak, 1 Şubat 1981’de de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

İran İnkilabının Türk-Amerikan İlişkilerine Yansıması

İran’da 1979 sonunda Şah rejimin devrilmesiyle iktidara gelen yeni yönetim ABD’yle diplomatik ilişkilerini kesti. Tahran’daki ABD Büyükelçiliğine sığınan Amerikan vatandaşlarının ülkelerine dönmelerine izin verilmemesi, arkasından ABD Büyükelçiliğinin işgali iki ülke arasında ‘rehineler krizi’ adı verilen bir sorunun ortaya çıkmasına yol açtı.

Başkan Carter, 1980 Nisanında dost ülkelerin hükümetlerine bir çağrıda bulunarak, İran’a karşı ABD’yle birlikte yaptırımlar uygulamasını istedi.

Türkiye, rehinelerin ülkelerine dönmeleri konusunda ABD’ye tam destek vermekteydi. Fakat bu ülkeye uygulanacak sert yaptırımlar Tahran’ın Moskova’ya yakınlaşmasına neden olabilirdi. İran’la komşu olan Türkiye doğusunda Sovyet yanlısı bir yönetim istemiyordu.

17 Nisanda ABD yönetimi, İran’da petrol ithalini ve Amerikan vatandaşlarının bu ülkeye seyahat etmelerini yasaklayan bir karar aldı. Fakat Türkiye, özel durumunu öne sürerek bu yaptırım kararlarına katılmadı. Hatta ABD’nin İran’daki rehineleri kurtarmak amacıyla yapacağı bir operasyon için İncirlik üssünün kullanılmasına ‘amaç dışılık’ gerekçe gösterilerek izin verilmedi. Körfezdeki uçak gemilerinden havalanan helikopterlerle yapılan kurtarma operasyonu fiyaskoyla sonuçlandı. Bunun üzerine Türkiye ABD ve İran arasında arabulucuk yapabileceğini söyledi.
İran yönetimi 20 Ocak 1981’de Amerikalı rehineleri serbest bıraktı. Rehineler krizi, Washington’un Ankara’dan destek isteyip de karşılık alamadığı ender durumlardan birisi olarak tarihe geçti.

1945 – 60 YILLARI ARASI TÜRK DIŞ POLİTİKASI


1945 – 60 YILLARI ARASI TÜRK DIŞ POLİTİKASI 

* Fatih Bayezit, PhD, Y.U.

  1. Uluslararası Ortam ve Dinamikler
  • Avrupa II. Dünya Savaşı sonrasında kendi başına bir dünya sistemi olmaktan çıktı ve alt sistem haline geldi.
A) İki Kutuplu Sistem

Bu dönemdeki gelişmeleri üç açıdan izlemek mümkündür;
1) Siyasal: O zamana kadar ki uluslararası örgütlerin en büyüğü Birleşmiş Milletler 1945 yılında kurldu ancak örgütteki uluslararasılık sadece Genel Kurul için geçerli oldu ve Güvenlik Konseyi büyük devletlerin özellikle de Amerilka Birleşik Devletlerinin lehine BM dengelerini oluşturmaktaydı.
2) Askeri: Avrupa’da Nazileri ve faşistleri yenen Avrupa’nın kendisi değil ABD ve SSCB oldu. Bu yüzden bundan sonraki yıllarda Avrupalı devletler bu ikisi etrafına kümelendiler ve özellikle 1947’den başlayarak şiddetli bir Soğuk Savaş dönemi yaşandı.
3) Ekonomik: ABD’nin Bretton Woods’da toplandığı konferans sonucu IMF ve Dünya Bankaları kurulmuş ve uluslararası ekonomiyi kapitalist ülkelerin denetiminde yürütme işlevlerini yükümlendi. Burada sistemin birinci ayağı olan IMF’nin görevi ‘borçların zamanında ödenmesini gözetmek’, ikinci ayak olan Dünya Bankasının görevi ise ‘yapısal uyumu’ sağlamaktı.
B.Woods sistemi ABD’yi 1971 yılına kadar uluslararası ekonominin tartışasız lideri konumuna tutmuştur.

B) Doğu Bloku

Rusya’nın güvenlik endişeleri

- Rus ülkesi 1812’de Fransa, 30 yıl içinde de iki kez Almanya tarafından işgal edilmiş, üstelik 1917’den sonra çıkan iç savaşta da Batılı devletler doğrudan fiili kuvvet uygulamış ve II. Dünya Savaşı’nda da iki cepheyi geciktirerek Rusya’nın yıpranmasına neden olmuşlardır.

Doğu Avrupa

-
 Düşünülenlerin aksine Doğu Avrupa’da kurulan Komünist rejimler SSCB tarafından değil, yerli komünistler tarafından kurulmuştur. Kendi ülkelerindeki burjuvazinin ve aristokrasinin savaştan kaçması veya düşmanlarla işbirliği içinde olmaları sonucu Doğu Avrupa’da komüsist partiler kendi parlamentolarında ağırlık kazandılar ve diğer parti liderlerini tasfiye ettiler. Daha sonraları SSBC bu ülkelerdeki komünist liderleri Moskova etkisi altına almış (1948’den sonra) ve bu ülkeleri uydulaştırmıştır. Bu ülkelerin Moskova’yla ideolojik birliklerini sağlamak üzere Kominform, Komintern ve COMECON kurulmuş ve SSCB etrafında bir güvenlik çemberi oluşmuştur.

C) Batı Bloku

1- Amerika Birleşik Devletleri

Amacı
* SSCB’ye Batı Avrupa’yı kaptırmamak
Savaş sonrasında enkaz haline gelen ve iyi bir pazar olan Batı Avrupa’ya yönelik Türkiye ve Yunanistan’ın Sovyet tehditlerini de kullanarak girişimlerini arttırmıştır.

Yöntemleri
ABD 1823 Monroe Doktrininden bu yana karışmaktan resmen kaçındığı Avrupa politikasına topyekun bir mudehale için 3 ana yöntem kullandı.

1 – Psikolojik Hazırlık


Amerikan halkı kendi içine kapalı olmaya alışkındı ve II.Dünya Savaşı’na girilmesi açısında halkı ikna ve tahmin eden olay ABD topraklarına yapılan Pearl Harbour baskınıydı. Şimdi de Avurpa politikalarına müdehale için halkın ikna edilmesi ve Senato Dışişleri Komitesi Başkanı A. Vandenberg halkın korkutulması gerektiğini söyledi. Hem ABD’de hem de tüm Dünya’da bir Komunizm korkusu yayılmalıydı. Aynı zamanlarda Senatör J.R. McCarthy ABD Dışişleri Bakanlığı’nda 205 kişinin komünist olduğunu açıklaması ve bir çok kişinin bu gibi baskı ve suçlamalarla işlerinden edilmesi ve soruşturmalar geçirmesi bu psikolojik süreçte etkili oldu.

2- Askeri Yöntem

* ABD ilk olarak en acil gördüğü Truman Doktrinini ilan etti. (12 Mart 1947- Türkiye 100 bin $, Yunanistan 300 bin $ lık askeri yardım.)
* Containment (çevreleme) politikası gereği Doğu Bloku ABD önderliğinde kurulan askeri ittifaklarla çevrildi.
* Daha sonra Roll-Back (püskürtme) politikası hayata geçirildi ve Sosyalizmin SSCB sınırlarına geri itilmesi amaçlandı.

3- Ekonomik Önlemler

* 1949 Yılında ABD Kongresi ‘İhracatı Denetleme Yasası’nı kabul ederek Sosyalist Bloka karşı geniş kapsamlı bşir ambargo başlattı.
* NATO ülkeleri ve Japonya da bu ambargoya katıldı ve ambargo yüzünden 1952-54 döneminde Dünya ticaretinde dolaşan malların yarısı yasak listesine alınmıştı.
* Ambargo sonuç olarak blok içi ticareti arttırmış ve iki blokun ekonomik olarak da birbirlerinden bölünmesine neden olmuştur.
* ABD’nin en önemli ekonomik girişimi ise Marshall Planı oldu. Marshall yardımı 3 amaca yöenlik oldu,
a) Batı Avrupa’yı kalkındırarak dünya ticaretine katmak
b) Yardım alan ülkelerin ekonomilerini denetlemek
c) ABD ekonomisi canlandırmak ve mallarına pazar sağlamak

Marshall Planı
Kredilendirmesi
İşleyişi
- Faiz %2.5
- 15 Yıl geri ödemesiz
- 44 Yıl vade
Yardımı alan ülke;
- İsteklerini ülkesindeki Amerikan Yardım Heyetine bildirecek, bu istekler Washington’daki Ekonomik İşbirliği İdaresine iletilecektir. İdare talepleri uygun görürse Amerikan iç pazarından temin ederek Amerikan gemileri ile Avrupa’ya nakledecektirs.
- Yardımın hangi alanlarda kullanılacağı ABD’ye danışılarak kararlaştırılacak.
- ABD tarafından verilen kredilerin ulusal para cinsinden karşılığı Merkez Bankalarında ABD adına bir hesaba yatırılacak ve bu fonun kullanımı da ABD kontrolünde olacaktır.

2- Batı Avrupa

Batı Avrupa’nın başarısında üç önemli öğe bulunmaktadır
.
a) Daha önceden çok sağlam uygarlığı, sanayi geleneği ve nitelikli insan gücü bulunan Avrupa Marshall Planı sayesinde kısa sürede kendini toparlaması.
b) 20. Yüzyılın ikinci yarısında ulus-devlet anlayışını 19. yüzyılın değişen düzeninden güncelleyerek sosyal güvenlik devlet anlayışına geçmeleri.
c) Yeni oluşan ulus-devletin kıta çapında işbirliğiyle ayakta kalabileceğini görmesi ve Avrupa Bütünleşmesi denilen büyük birlik hareketini başlatması.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin karşısına çıkan uluslararası ortam ile ABD ve Batı Avrupa modelleri bunlar oldu.

2. İç Ortam ve Dinamikler

A) Ekonomi
Bu dönemde göze çarpan ekonomik unsurlar şunlardır;
a- 1930’dan beri (1938 hariç) her yıl fazla veren dış ticaret bilançosu, ilk kez 1047’de 21.3 milyon dolar açık verdi. Bu açık 1960’da 147,4 milyon dolara ulaştı.
b- DT/GSMH oranı 1952’ye kadar arttı ancak 1954’ten sonra düşmeye başladı.

Dışa Hesapsız Açılma Yılları : 1946 -53

* II.Dünya Savaşı sonunda Türk ekonomisi birdenbire dışa açılmıştır. Bunun nedeni;
- Marshall Planı (1948)
Marshall Planının amacı Batı Avrupa’yı dünya ekonomisine entegre etmek ve Türkiye’yi de Batı Avrupa’nın gıda ve hammadde sağlayıcısı haline getirmekti. Marshall Planı kredileri kullanılarak tarıma büyük yatırımlar yapıldı.
- Yeni alanlar tarıma açıldı.
- Yeni tarım makineleri alındı. 1945’te 1000 adet olan traktör sayısı, 1955’te 40.000’e çıktı.
- Demiryolu yapımları durduruldu ve iş makineleri getirilerek karayolu ve liman inşaalarına başlandı.
- ABD Ordusunun üs olarak kullanacağı tesisler yapıldı.
- Sanayileşme terk edildi.
- Bütün bunların sonucu olarak tarımsal üretim büyük artış gösterdi. Kişi başına geliş 1950-53 arasında %28 arttı.

Hesapsız Açılmanın Sonucu

* 1954’ten sonra ekonomide olan ciddi bozulmanın nedenleri;
- Havaların kötüye gitmesi sonucu tarımsal üretimin düşmesi
- Avrupa’nın kendini toparlaması sonucun kendi tarım ürünlerini de üretmeye başlaması
- Kore Savaşı’nın bitmesi (Kore Savaşı pamuk fiyatlarını ve ihracatını arttırmıştı.)
- Hesapsız harcamalar ve para basılmaları yüzünden enflasyonun artması
- İthalat artışı ve tarıma sübvansiyonlar yüzünden artan dış ticaret ve bütçe açığı
- Ayrıca 1946’da Recep Peker hükümetini IMF’e üye olabilmek adına doları 1.28 TL’den 2.80 TL’ye çıkarması sonucu ilk büyük develüasyonun dış borcu arttırmasının etkileri
- Marshall Planı sanayileşme istemediğinden üretime girdi sağlayacak cinsten yatırım mallarının ithal edilmemiş olması.
- Sonuç olarak TL’de enflasyom önü alınamaz hale geldi.

Kötü Borçlanma Yılları

Dönemin başında Türkiye, IMF’den 355 milyon dolar çekmiş ve DB/GSMH oranı %7.42 gibi kabul edilebilir bir düzeydeydi. Ancak 1950-54 arası;
*bol miktarda para basılması,
*ithalatta serbestleşmenin yıkıcı etkileri,
*savaş döneminde birikmiş döviz rezevrlerinin 1.5 yılda harcanması,
*girdi eksikliği,
*yağışların durması sonucu tarımın gerilemesi ile Türk ekonomisi büyük bir darboğaza girdi.

+ 1954’te IMF enflasyonist polikitayı durdurmak ve dış ödeme açıklarını kapatmak için develüasyon önerdi. Seçim arefesinde ve seçimlerden sonra da Başbakan Adnan Menderes bu öneriyi kabul etmedi.
+ 1957 Yılına gelindiğinde devlet o dönemin ifadesiyle ‘Bir nal çivisi bile ithal edemeyecek’duruma geldi.
+ 1958 yılında hükümet IMF’ye ilk niyet mektubunu verdi ;
-1957’de 2.80 TL’den 6 TL’ye çıkarmayı reddettiği doları develüe ederek 9 TL’ye çıkardı.
- 600 milyon dolarlık borç ertelendi ve 250 milyon dolarlık yeni kredi sağlandı.
- Para basımı denetime alındı
- Vergiler arttırıldı
+ Bundan sonra önlemler IMF reçetesi adı altında Türkiye’de yıllarca duyuldu. O dönemde Menderes hükümetinden istenenler (Para basımının durdurulması, orta vadede devlette memur sayısının azaltılması, yolsuzlukla mücadele için yargı reformu yapılması vs.) 1854’te Osmanlı’nın İngiltere’den borç istemesi üzerine İngiliz bankalarından para verilmeden önce gelen İngiliz heyetinin görüşleriyle aynıydı.
+ Menderes 1958 bunalımını aştı ancak 1958’de IMF’e verdiği sözleri tutmadı ve Türkiye böylelikle IMF tarihinde borç kotasını aşan ve borçlarında erteleme talep eden ilk ülke olmuştur.
+ Bu dönemde dış borç alımları nitelik değiştirmiş ve Osmanlı’nın son dönemlerindeki gibi borç kapatmak için borç alınır hale gelinmişti.
+ Tarımın durması sonucu binlerce traktör tarlalarda terk edildi (yedek parça ithal edilemiyordu.) ve köylerden şehirlere göç başladı.

B) Siyaset

Dönemin siyasal ortamı oldukça hareketli ve karmaşıtır.

- Türkiye Sovyet notalarına 22 Ağustos ve 18 Ekimde kesin ret cevabı verdi. (Batı dünyasından destek bekleniyordu.)
- Birleşmiş Milletler’e kurucu üye olabilmek için 23 Şubat 1945’TE Almanya ve Japonya’ya savaş ilan edildi. Bu olaydan sonra siyasal ortam iki kanalda gelişti;

A- Ekonomide ve Siyasette Libarelleşme
B- McCarthycilik ve Dinsel Tolerans
7 Ocak 1946- Milli Kalkınma Partisi’nin ardından Demokrat Parti kuruldu.
4 Aralık 1945- Tan Gazetesi ile solcu kitap satan yayınevleri tahrip edildi.
15 Şubat 1946 – otomobil ithalatına izin verildi.
15 Aralık 1945 – Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesin’den 4 Öğretim üyesi bakanlık emrine alındı.
11 Mayıs 1946- CHP tüzüğünden ‘Milli Şef’ ünvanı kaldırıldı.
11 Aralık 1946 – TBMM’de üniversitelerdeki sol akımların önlenmesi istendi.
12 Haziran 1946- Üniversitelere özerklik verildi.
27 Ocak 1947 – Okullar dışında din eğitmi kabul edildi.
11 Mart 1947 - IMF ve Dünya Bankasına üye olundu.
17 Nisan 1947 – Eski M.E.Bakanı H.Ali Yücel’e Komünist olduğu iddiasıyla dava açıldı ve CHP eski bakanına sahip çıkmadı.
12 Temmuz 1947 – Muhalafet partilerine eşit muamele sözü verildi.
23 Aralık 1947 – Yanan MEB binasını solcuların yaktığı ileri sürüldü.
13 Kasım 1947 - CHP Kurultayında devletçilik ve laikliğin daha yumuşak yorumlanması kararlaştırıldı.
26 Ekim 1951 – Büyük komünist tutuklamaları yapıldı.


C) Dönemin Dış Politikası

Savaş sonrası yanlızlık yaşayan Türkiye, tehditler algılarken iç ve dış politikasını Batı’ya paralel hale getirmiştir.
- Yunanistan’ın politik hamleleri takip edilmiş ve NATO gibi askeri ittifaka itiraz edilmeden üye olunmuştur.
- Kore’ye asker gönderilmesi NATO’nun kapılarını açan anahtar olmuş ve bu dönemde itiraz sadece Kore’ye gönderilen askerler için önceden TBMM’den bir onay alınmaması olmumuştur.
- Nato ve Kore’den sonra alınan dış politika kararları gittikçe kötüleşen bir ekonomik ve siyasal ortamda alındı;

+ Daha önce Arapların yanında yer alan Türkiye, 1948’de Filistin Uzlaştırma Komitesine olumlu oy verdi.
+ 1948’de bir ABD vatandaşı Fener Rum Partikliğine getirildi.
+ 1949’da Asya Devletleri Kongresi’nde katılınmadı.
+ 1950’den itibaren Kıbrıs’ta İngiltere’yi destekledi.
+ 1954’ten itibaren Cezayir sorunun BM gündemine alınmasın oy verildi.
+ 1955’te çoğu Arap devletinin düşmanlıkları göze alınarak Bağdat Parkı kuruldu.
+ 1956’da Süveyş bunalımında İngiltere ve Fransa desteklendi.
+ 1958’de Beyrut’a asker çıkarması için ABD’ye NATO üsleri kullandırıldı.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ ve NATO’YLA İLİŞKİLER

I) Türkiye’de Çok Partili Döneme Geçerken ABD ile İlişkiler

A) Savaş Sonrasında Türk Boğazları ve ABD

1945 Potsdam Konferansı öncesinde 29 Haziran 1945’te ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından ABD Başkanı Harry Truman’a sunulan bir brifing belgesinde Türkiye için şu ifadeler kullanılmaktaydı.

İnsanların özgürce istedikleri siyasal, ekonomik ve toplumsal sistemi seçmeleleri
Kapitalist söylem
Ticarette fırsat eşitliği
Basının haber alma ve verme özgürlüğü
Siyasal liberalizm
Amerikan eğitim kurumlarının faaliyetlerine devam etmesi
Dünya pazarına hakimiyet hedefleyen emperalist söylem
Amerikan vatandaşlarının haklarının korunması
  • ABD Karadeniz ve Boğazların tek başına SSCB’nin egemenliği altına girmesinden endişe ediyordu. 19 Mart 1945 Rus notası ve 7 Haziran 1945 Molotof – Sarper görüşmesi sonunda çıkan SSCB’nin Türkiye’den toprak talepleri ABD açısında sorun oluşturmamaktaydı.
  • Potsdam Konferansında Boğazlar konusu ele alındı ve ABD ve SSCB’nin oturarak bir masada Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni yeniden güncellemeleri kararı ağırlık kazandı. Bunun üzerine Türkiye güncelleme olacaksa bunda ABD yanlısı tavır takındı ve Boğazlardaki geçiş serbestisinin ve Boğazların güvenliğinin ABD garantisinde olması gerektiğini Washington ve Londra’ya gönderdiği notalarla belirtti.
  • Türkiye verdiği notada SSCB tehditlerine de İngiltere ve ABD’nin son vermesini talep ediyordu. SSCB girişimleriyle İran’da Muhtar Azerbaycan Cumhuriyeti ve Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurulması sonrası ABD, SSCB’nin kendi çıkarlarına ters hareket ettiğini kabul etmiş ve bundan sonra Türkiye yanlısı tavır takınmıştır.
B) Missouri’nin Ziyareti ve Türk Amerikan Yakınlaşması

- 16 ay önce ölen Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini getiren Amerikan zırhlısı Missouri 5 Nisan 1946’da Dolmabahçe önüne demirleyerek SSCB’ye Boğazlardaki statünün kendi rızası olmadan değiştirilemeyeceği mesajını vermişti.
- 7 Mayıs 1946’da yapılan bir anlaşmayla ABD Türkiye’ye II.Dünya Savaşı sırasında verdiği borçların tamamını sildi.
- Bu dönemde ABD ile Türkiye arasında bir başka ifade ile ‘love affair’ başladı.

B) Truman Doktrini

1947 Yılı başlarında Türkiye’nin stratejik önemine rağmen İngiltere, Türkiye’ye yaptığı geleneksel askeri ve ekonomik yardımı kesme kararı verdi. İki ayrı memorandum ile İngiltere, ABD’ye Türkiye ve Yunanistan’a yaptığı askeri ve ekonomik yardımı kesmeyi ve Yunanistan’daki askerlerlerini de geri çekmeyi planladığını bildirdi. Bunun üzerine ABD Cumhurbaşkanı’nın dış politika danışmanı olan George F. Kennan 1947 baharında İngiltere’nin Yakın ve Orta Doğu’dan çekilmesi ile oluşacak boşluğu ABD’nin doldurmasını teklif etti. Truman Doktrini’ne kadar Yunanistan kendi iç çatışmalarını sona erdirebilmek adına ABD ve İngiltere’den yardımlar almasına karşın Türkiye bu süreçte ‘Sovyet Tehtidi’ne karşı yanlız başınaydı.
* Yunanistan’daki iç durumun giderek kötüleşmesi ABD dış politikasındaki bu dönüşümün nedeni oldu. Yunanistan’da hükümet zayıf, ülkede enflasyon aşırı boyutlarda, grevler, isyanlar ve toplum korku içinde yaşamaktaydı.
* Yunanistan’da komünist gerillanın başa gelmesini engellemek amacıyla ABD ve İngiltere askeri harekatı bile göze almıştı. Bunu o dönemi izleyen ABD komisyonunun 1947 yılında Washington’a gönderdiği raporda görmekteyiz.
* İlk planda ABD için önemli olan Türkiye’nin savunulması değil Avrupa’nın geleceği idi. Başkan Truman için önemli olan Yunanistan’daki iç savaşın bitirilmesi ve Avrupa’nın güvenliğinin sağlanmasıydı.
* Truman Doktrini’nin esas amacı Sovyet yayılmacılığını önlemekteydi.

Türkiye Açısından Truman Doktrini Çerçevesinde Amerikan Desteğinin Gerekliliği

Türkiye için Amerikan yardımı için duyulan ümidin altında yatan nedenlerden bazıları şunlardı;
    • II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’ye yönelmiş olan Sovyet tehtidinin yok edilmesi.
    • Ülkenin gelişimi için yabancı sermayenin gerekli olduğunun tesbit edilmiş olması
    • Savaş sonrası ülkede ekonomik zorluklar
Truman Doktrini’nin Açıklanması

12 Mart 1947’de Başkan Truman, Kongrede yapmış olduğu konuşmasında Türkiye ve Yunanistan için öngörülen yardım programının onaylanmasını istiyor aksi halde bu devletlerin demokratik batı için bir kayıp olacağını söylüyordu.
Truman yardımında Türkiye ve Yunanistan için toplam 400 milyon dolarlık ekonomik yardımın yanısıra askeri ve sivil danışmanların bu ülkelere gönderilmesine karar veriliyordu.
Truman Doktrininde asıl amacın bu ülkelerin Sovyet tehtidine karşın güvenliği olduğundan özellikle Türkiye’nin askeri gücünün arttırılması gerekiyordu.
Truman Doktrini’nin Türkiye açısından önemi


· Türkiye’nin güvenliği açısından Sovyet tehdidine karşı önemli bir adım teşkil etmekte;
· Türkiye, bundan sonra dünya barışının korunması için daha aktif bir politika izleyebilir;
· Türkiye’nin II.Dünya Savaşı galibi süper güçten askeri yardım alması Türkiye’nin takip ettiği siyasetin başarısı olarak değerlendirilmiştir.

Kongre’de ‘Yunanistan ve Türkiye’ye Yardım Yasası’ adıyla yasalaşan Doktrin 22 Mayıs 1947’de Başkan Truman’ın onayıyla yürürlüğe girmiştir.

Türkiye’ni Truman Doktrini’ni Kabul Etmesinin Nedenleri

· Türkiye, yinelenen Sovyet tehditleri sonrası endişeye ve yalnızlık hissine kapılmıştı ve Truman Doktrini ABD ile ittifaka girilmesinin yolunu açıyordu.
· Türkiye, II.Dünya Savaşı’na girmemesine rağmen ekonomik olarak darboğazdan geçiyordu. Türkiye 245 milyon dolarlık döviz ve altın rezervine sahipti ama bunu Sovyet tehditlerine karşı bir güvence olarak tutuyordu.
· II.Dünya Savaşı askeri alanda yeni teknolojilerin kullanıldığı bir savaş oldu. Ancak Türk ordusu kendini yenileyememiş ve hala süvari ve piyade yapılanmasını sürdürüyordu. Savaş sırasında Amerika’dan alınan 95 milyon dolarlık yardımlarla ordu biraz modernize edilmişti ancak Truman yardımlarıyla ordunun modernleşmesinin devam etmesi gerekmekteydi.

Türk Dış Politakası Açısından Truman Doktrini’nin Etkileri

Türkiye’nin Sovyet tehdidi ile karşı karşıya kalması (1945-46) ve Truman Doktrini’nin açıklanması (1947), bu tarihten itibaren Türk dış politikasının felsefesini, Batı ile çok sıkı ilişkilere dayanmaya zorlamıştır. Bu nedenle Türkiye için temel hedef Batının öncülüğünde kurulan tüm siyasi, askeri ve ekonomik organizasyonlara üye olmaktı.
SSCB’nin bölgedeki politikasını değiştirmesi üzerine, İngiltere Yakın Doğu’daki çıkarlarını savunmayı büyük bir inatla sürdürürken bir yandan da Türkiye’ye ekonomik baskı uyguluyordu.

SSCB’nin Yakın Doğu’daki yayılmacı politikasını sona erdirmesinin nedenleri (1947)
· Türkiye’deki gelişmeler
· İran’da Musaddık Hükümeti tarafından yaratılan anarşi ortamını etkilemeyeceğini anlamış olması

Truman Doktrini’nin Sonuçları

* Truman Doktrini ile Türk siyasetinde çılgın bir Batıcılık, ve Batı destekçiliği başlamıştır.
* Kendi coğrafyasında cereyan eden İsrail - Arap anlaşmazlığında, tüm coğrafyada batı düşmanlığı başgöstermesine rağmen Türkiye’de bir İsrail yandaşlığı başlamıştır. Önceleri bağımsız bir Arap Devleti kurulmasından yana olan Türkiye zamanla İsrail yandaşı olmuş ve İsrail’in kurulmasından 9 ay sonra resmen tanımış ve Türkiye’de bulunan Yahudileri İsrail’e göç etmelerine izin vermiştir.
* Yine aynı şekilde Asya ve Afrika’da bağımsızlıklarını kazanan yeni devletlere karşı Türkiye olumsuz tavır takınmış ve birçoğuna siyasi destek vermemiştir. Böylece Aysa ve Afrika ülkerleri ile kurulması gereken diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler daha başlamadan sona ermiş oluyordu.
* Türkiye silahların modernizasyonu için de hem ekonomik hem de siyasal olarak dışa bağımlı hale geldi.
* ABD’yle ters düşülmesinden endişe edilerek bu dönemde resmi ideolojiye ters düşenlere ve sol görüşlülere yönelik baskılar arttı.
* Türkiye’de nispeten demokratikleşme hareketleri görüldü:
- İsmet İnönü, tarafsız cumhurbaşkanı olmak için CHP’den istifa etti.
- Ordu, hükümetin tam yetkisi altına girdi ve 1949 yılında TBMM, bütün ulusal güvenlik birimlerini Milli Savunma Bakanlığı’na bağladı.
* Ticari olarak da bazı Türk girişimciler Amerikan firmaların temsilciliklerini alarak bugünkü otomobil ve beyaz eşya üretiminin öncüleri oldular.
* Tüm Türkiye’yi Amerikan tarzı yaşam sarmış ve heryerde Amerikan filmleri, kitapları, çizgi romanları dolmuştu.

C) Marshall Planı

Planın Nedenleri ve Oluşumu

· Avrupa’da yıkım sonucu oluşan kaos ve SSCB’nin Avrupa’da yükselişi.
· Avrupa’nın maddi ve manive olarak güçlendirilmesi ve ekonomik, siyasal ve kültürel bir birliktelik oluşturularak Sovyet tehtidinin durdurulması
· Avrupa’da alım gücünün sıfırlanmasının Amerikan ekonomisine olumsuz yansıması, ve Avrupa’nın yeniden güçlü bir pazar haline getirilmek istenmesi
· 12 Temmuz 1947’de Paris’te biraraya gelen Avusturya, Danimarka, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Luksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İsveç, İsviçre, Türkiye, İngiltere ve Fransa temsilcileri Avrupa’nın ihtiyaçlarının belirlemek ve karşılamak için ABD’nin de istediği biçimde Avrupa Ekonomik İşbilirği Konferansı’nı kurdular

Türkiye ve Marshall Planı

- Türkiye Paris’te savaş sırasında kesintiye uğrayan ekonomik kalkınma planının tekrar uygulayabilmesi için 650 milyon dolarlık bir yardıma ihtiyacı olduğunu belirtti. Bu istek sonuç raporunda yer aldı. Ancak raporu inceleyen ABDli yetkililer tarafında bu kabul görmedi. Türkiye’nin rezevleri ve ekonomik durumu diğer 15 Avrupa ülkesine göre daha iyidi. Ayrıca Türkiye savaşa katılmamış ve finansmanı da kendi ülkesine kullanacağını belirtmişti.
- ABD raporuna göre Türkiye’ye biçilen görev Avrupa ülkelerine hammadde ihraç etmekti. Türkiye’ye sadece kısa vadede Türk ekonomisinin mevcut düzeyinin korunmasına yardımcı olacak mamul maddeler gönderilmesi düşünüldü ve Türkiye’ye madencilik sektöründe kullanılacak kamyon, elektrik malzemeleri, petrol ürünleri ve kereste şeklinde 58 milyon dolarlık bir yardım öngörülmüştü.
- Türkiye bunun üzerine iktisadi olarak kendisini yanlız bırakan ABD’nin siyasal olarak da yanlız bırakabileceğini düşündüğünden doğrudan Amerikan Hükümetine başvurularak Marshall Planı’na Türkiye’nin de dahil edilmesini talep etti.
- ABD, Türkiye’nin plan içine alınabilemesi için kalkınma planında Marshall Planına uygun değişiklikler talep etmekteydi. Buna göre Türkiye artık Avrupa’nın hem hammadde hem de tarımsal gıda deposu haline gelecekti.

Yardımların Kullanılışı ve Sonuçlar

Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye 1948 – 52 yılları arasında 352
milyon dolar tutarına yardım yapıldı.
* 172 milyon dolar doğrudan yardım (sadece Amerikan pazarından mal satın alınması için verildi)
* 177 milyon dolar dolaylı yardım (OEEC Ülkelerinden mal satın alınması için verildi)
* 84 milyon dolar borçlanma
* 73 milyon dolar hibe
* 17 milyon dolar şarta bağlı yardım
- Türkiye’ye gelen Amerikalı uzmanların görüşleri çerçevesinde yardımların %60’ı tarım alanlarında kullanıldı.
- Türk tarımı Marshall planı sayesinde çok gelişti.
- Tarım aletlerinin yurtdışından alınması sonucu, petrol ve yedek parça konusunda dışa bağımlılık arttı.
- Amerikalı teknik uzmanların girişimiyle 1949 yılında Karayolları İdaresi kuruldu ve karayolu yapımların abüyük önem verildi.
- Karayollarının gelişmesiyle Türkiye’ye ithal edilen otomobil ve dolayısıyla petrol ihtiyacı arttı.
- Türkiye sadece Marshall Planından faydalanmamış aynı zamanda kendi kaynaklarını da hem Amerikalı uzmanların öngördüğü şekilde yönlendirmiştir.
- Türk ekonomisinin temel hedeflerinin Amerikalılar tarafından belirlenmesi sonucu 1950lelerin başından itibaren Türkiye her alanda dış bağımlı bir hal alırken Marshall Planı bu sürecin kilometre taşı olmuştur.

II) Demokrat Parti Dönemi I (1950 – 55)

A) Türkiye’nin NATO’ya Girişi

NATO’ya Duyulan İlginin Nedenleri

a- 1945 Sovyet tehditlerinin getirdiği şok durumu, Truman Doktrini ve Marshall planıyla ABD ile sağlanan iktisadi yakınlaşmanın askeri müttefikliğe dönüşmesi talebi ve II.Dünya Savaşı sonunda hissedilen yalnızlık
b- NATO’ya üyelik, Batıcılığın bir unsuru olması
c- ABD’den alınan ekonomik ve askeri yardımlarda azalma olmasının getirdiği korku
d- Türk aydınları ve kamuoyunun NATO’ya katılma gereklililğine inanmaları

Üyelik için CHP Dönemindeki Çabalar

- Brüksel Antlaşması’na davet edilmeyen Türkiye, bu anlaşmanın Kanada ve ABD’nin de katılımıyla genişleyeceğini duyması üzerine kurulacak olan örgüte katılmak isediğini sık sık dile getirmeye başlamıştı. Başbakan Hakan Saka ‘ Türkiye ABD’nin müttefikten de öte müttefikidir.’
- Şubat 1949’da Avrupa Ekonomik İşbirliği Konferansı’nda Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak Türkiye ‘nin NATO’nun dışında kalması durumunda İtalya, Fransa, Yunanistan ve İngilitere’yi içeren bir Akdeniz partı kırılması fikrini ortaya attı.

Kore Savaşı ve Türkiye’nin Kore’ye Asker Göndermesi


* BM’nin Kore’ye asker gönderme kararı alması üzerine 25 Temmuz 1950’de TBMM ve Muhalefete danışılmadan Türkiye Kore’ye 4500 asker gönderileceği kararı aldı.
- Muhalefete göre bu bir anayasa ihlaliydi çünkü 1924 anayasasına göre (26.Madde) TBMM onayı alınmadan hiçbir ülkeye savaş açılamazdı. İktidar ise bunun bir savaş açma olmadığını iddia ediyordu.
* Kore’ye asker gönderme kararının alınmasından bir hafta bile geçmeden (1 Ağustos 1950) Türkiye NATO’ya ikinci kez üyelik başvurusunda bulundu. Ancak ABD Genel Kurmayı Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya alınmasının örgütün gelişimini olumsuz etkiyeceği raporda vurgulanmış ve başvuru reddedilmiştir.
* Türkiye ABD’den sonra Kore’de en çok asker bulunduran ikinci ülke olmuştur. Zamanla Türkiye’nin asker sayısı 6 bini bulmuştur.
* Muhalafet başlarda itirazlarına rağmen savaş esnasında Türk askerlerine destek konusunda hükümetle birlikte hareket etmiştir. Bu süreçte ülkede büyük bir birliktelik gözlenmiştir.
* Türkiye ilk defa Misak-ı Milli sınırlarının dışına asker göndermiştir.

Türkiye’nin NATO’ya Alınması

15 Mayıs 1951’de ABD müttefiklerine Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya alınması gerektiğini söyledi. Değişen dünya koşullarında ABD’nin endişeleri etkiliydi.
- SSCB’nin Yugoslavya’yı Komünform’dan atması ve Yugoslavya’nın SSCB’nin bir hedefi haline gelmesi. Bu durumda oluşacak SSCB ilerlemesinin Türkiye ve Yunanistan üzerinden olacağının tahmin edilmesi.
- Eylül 1949’da SSCB’nin atom bombasına sahip olduğunu açıklaması ve ABD tarafından da artık nükleer tekelinin sona erdiğinin kabul edilmesi sonucunda herhangi bir saldırıya karşılık olarak ABD Türkiye ve çevre ülkelerden askeri üs talep etmiş ancak Türkiye NATO’ya üye olmadan üs vermeyeceğini açıklamıştır.
- Ayrıca Türkiye’nin Kore Savaşı’nda sergilediği üstün performans ve Kunuri Muharebelerindeki kahramanlıklar da Türkiye’nin Sovyet tehditlerine karşı yanlız bırakılmamasını düşündürmüştür.
- Türkiye ve Yunanistan 18 Şubat 1952’de NATO’ya üye oldular.


B) Amerikan Askeri ve Ekonomik Yardımları
ABD’nin Yardım Verme Nedenleri

Genel Nedenler
Savaştan sonra hızla oluşan iki kutuplu sistemde dünya politikasında etkinliğin arttırılmak istenmesi
* Uluslar arasındaki gelir dengesizliğinin artmaya başlaması ve ekonomik olarak zayıf ülkelerin sosyalizme eğilimlerinin ortaya çıkardığı endişe
Türkiye’ye Yapılan Yardımların Nedenleri
· NATO’nun Türkiye üzerinden yapılacak bir saldırıyla zarar görmesini engellemek
· Türkiye’de kurulan ABD üslerinin korunmasını sağlamak ve ABD’nin Orta Doğu politikalarının devamını sağlamak
· Türkiye’nin tarafsızlar bloğuna kaymasının önlemek
· Türkiye’nin siyasal ve ekononik istikrarının NATO ve ABD çıkarları için gerekli olması
Türkiye yardımlara paralel olarak dış özellikle de Amerikan yatırımcılarına ayrıcalıklar sağlamıştır.
Amerikalı işadamları ve iktsatçıların önerileri ile 6224 sayılı ‘Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu’ (18 Ocak 1954) yürürlüğe konulmuş ve bu kanun ABD Dış Ekonomik Politika Komisyonu Başkanı Clarence B. Randall tarafından ‘Dünyanın en liberal yabancı yatırım kanunu’ olarak nitelendirilmiştir.
C) Türk Amerikan İkili Anlaşmaları

1950 – 55 Arası İmzalanan Önemli İkili Anlaşmalar
Ortak Güvenlik Anlaşması 10 Mart 1954

NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi 20 Mart 1954
-
 Türkiye’nin NATO’ya katılmasından önce NATO ülkelrei tarafından imzalandı ve Türkiye sonradan dahil edildi.
- Antlaşmayla ABD’nin Türkiye’de askeri tesisiler ve üsler kurması ve personle bulundurulması kabul edildi.


Askeri Tesisler Anlaşması 23 Haziran 1954
- Amerikan hava kara ve deniz kuvvetlerinin Türk topraklarını kullanmalarına izin verildi.
- Türkiye ile ABD arasında çok sayıda teknik antlaşma yapıldı. Hava teknik, muharebe elektronik ve atom tesisleri vs.

*Vergi Muafiyeti Antlaşması 24 Haziran 1954
- Ortak savunma için ABDlilerce yapılacak olan harcamalarda vergi alınmaması kararlaştırıldı.
- ABD personelimnden gümrük vergisi, nakliyet resmi, harc ve damga alınmaması, Amerikan tesislerinin de elektrik, havagazı, akaryakıt, PTT, içki, ve sigara vergilerinden de bağımsız oldukları kabul edilmiştir.

* Atom Enerjisi Anlaşması 10 Haziran 1955
- Türkiye, barışçıl amaçlarla nükleer tesisler kurabilecekti.
- Anlaşmanın 2. Maddesine göre zenginleştirilmiş uranyum Türkiye’ye ABD tarafından ‘ödünç’ verilecekti.

II) Demokrat Parti Dönemi II (1955 – 60)

Orta Doğu’da Türk Amerikan İşbirliği
Truman zamanında başlayan Soğuk Savaş 1952’de ABD Başkanlığına seçilen Dwight David Eisenhower zamanında iyice genişleyip şiddetlendi. Bu dönemde ABD Türkiye ile ilişkilerine daha fazla önem vermiş ve Orta Doğu’da Türkiye ile işbirliği içinde politikalar geliştirmeye başlamıştır.

Son Yayın

Kamu Diplomasisi: İnsani Diplomasi, Küresel örnekler ve Türkiye

İNSANİ DİPLOMASİ Fatih BAYEZİT Yazarlar: Alan Henrikson; Jozef Batura, Ahmet Davutoğlu, Mehran Kamrava, Fuat Keyman, Reşat Bayer D...